17 Mayıs 2014 Cumartesi

Sıra bizde

        Kapana  kısıldım yine. Yazı yazmakta arıyorum çareyi. Çare olmayacağını bile bile... Bir yanda müziğim diğer yanda hayallerim, umutlarım öbür yanda çaresizliğim. Oturmuş ne yapacağımızı düşünüyoruz. Anlatamıyorum kimseye. "Herkes yanımdayken bile yalnızım." diyorum. Kimse anlamıyor tabi ki beni. Karanlıktayım. Aydınlığa ulaşmam gerek ama kimse uzatmıyor elini. Uzatamıyor. Çünkü itiyorum herkesi. Uzaklaştırıyorum kendimden. Hem herkesle beraber olmak istiyorum. Hem tek başına. Çok karmaşığım yani.

        Her zaman derdime çare olan müzik bu sefer hiç iyi gelmiyor bana. Ferman'ın huzur bulduğum sesini bile istemiyorum. Hiç bir şey yapmak istemiyorum aslında ya da yapacağım şey belli ama yapamıyorum diyelim. Önce bir liste hazırlamak istiyorum. "Yapılacaklar listesi". Yapmak isteyip de yapamadığı ne varsa yazacağım bir bir. Zincirlerimi kırmam gerek artık benim. Yoksa gerçekten çıldıracağım. Özgür olmak istiyorum. Kimse karışmasın. Her şeyi ben yapayım. Hatalarımı ve doğrularımı görmem gerek.

        Ferman'ın bir şarkısı var. "Sıra bizde". Oradaki gibi olmak istiyorum. Sözleri çok güzeldi.

Çok bekledik başlasın hayaller, sıra bizde
Karışmasın kimse artık yeter, sıra bizde

Biliyorum adım gibi 
Bir anda şansım dönecek, aşk gelecek
Bir yol var orada hayatım değişecek
Hadi gidelim.

Çok bekledik başlasın hayaller, sıra bizde
Karışmayın kimse artık yeter, sıra bizde

Bir anda rüya gibi buluruz bambaşka yerde kendimizi
Nasılsa her yer aşk bize, gülümse
Hadi gidelim.

       Bir tek bunu dinlediğimde biraz açılır gibi oluyorum. Güç almaya çalışıyorum bu şarkıdan. Gelecek günlerin neler getireceği belli olmaz...

14 Nisan 2014 Pazartesi

Işıkları Söndürseler Bile

        Uzun zamandır beklediğim albüm bugün nihayet çıktı. Neyi beklediğimi tahmin etmişsinizdir zaten. Evet, maNga'nın albümü. "Işıkları Söndürseler Bile" Gerçekten uzun zamandan beri bekliyorduk bu albümü maNga fan olarak. İsyan etik, umutsuzluğa kapıldığımız anlarda oldu. Sanki hiç çıkmayacakmış gibi geldi. Ama çıktı sonunda. Bugünü bir köşeye kaydetmek lazım. 14 Nisan :) 

        Neyse gelelim albümdeki şarkılara. Ben hepsini tek tek açıklamak istiyorum. 


DEM:  Çok güzel bir giriş parçası. Davul ritimleri mükemmel olmuş. Eski zamanları hatırlattı bana. Savaş filmlerindeki o heyecanlı sahneleri... 

FAZLA AŞKI OLAN VAR MI? : İlk dinlediğimde şoke olmuştum. Böyle bir giriş beklemiyordum. Sanki fazla hızlı gelmişti bana. Ama dinledikçe açıldım. Şimdi telefonumun arama müziği oldu :) ama ene beğendim kısım o müziğin yavaşladığı " Boş ver üzülme zaten kimse senin değil çok güzel yalanlar söyledik bile bile. Boş ver üzülme zaten kimse temiz değil çok güzel günahlar işledik bile bile" bu kısma bittim. Mükemmel bir şarkı olmuş. Klibi de ayrı güzel tabi :)

PARTİ: Şaşırdığım şarkılardan biri ismine bakınca biraz daha hareketli bir şey beklemiştim ben. Sanki biraz yavaş gibi geldi ama çok güzel bu da. "Etrafa gülücükler saçıyordun. Bir tanesi düştü. Ben buldum" şarkıda beni bitiren cümlelerden biri. Ayrıca bende parti istiyorum. İlgililere duyurulur :)

HİNT KUMAŞI: Albümün en hareketli parçası. Benim dinlerken yerimde duramadığım. Bir kez dinledikten sonra insana bağımlılık yapıyor. Vazgeçemiyorsunuz dinlemekten. "Nerenin havası bu güzelim ah hint kumaşı mı kalmış şu devirde?" Kesinlikle dinleyince vazgeçemeyeceksiniz. Bence bu şarkının altına "dikkat bağımlılık yapar" yazılmalı :)

BİZE MÜSAADE ETTİM: Albümün sürpriz şarkısı. Kenan Doğulu düeti. Kenan Doğulu'yu ilk duyduğumda şüphelerim vardı ama şarkıyı dinledikten sonra hepsi yok oldu. Çok güzel olmuş. Çok anlamlı sözleri var. Derin almalar içeren. "Zaman; gelip geçer, önce süründürür. Ezip yener, sonra unutturur. Diner gider, o olmasa bile hayat devam eder." Dinleyin mutlaka!

BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ:  Bu şarkıyı geçen yaz rock'n coke'da çalmışlardı. Ama Ferman sözlerin hepsini söylememiş. Kandırmış bizi :) "Dün velettin bugün kendini kral mı sandın? Aptal olma bir varmış bir yokmuş tahtın" Biz şarkının adını aptal olma diye biliyorduk ama bu isim daha çok yakışmış :)

IŞIKLARI SÖNDÜRSELER BİLE: Albüme isimini veren mükemmel bir şarkı. Benim en merak ettiğim şarkıydı. Dinlediğim an vuruldum. Çok çok güzel. Ardı ardına defalarca dinledim. Uzun süre akıllardan çıkmayacak bir şarkı bence. Değeri bilinmeli. "Ben senden vazgeçmem ışıkları söndürseler bile. Korkuma yenilmem. Ellerim kollarım tutmasın isterse. Ben sensiz pes etmem..."

EN GÜZEL ŞARKIM: Bu şarkıyı Yağmur karısına yazmış diyorlar. Ne derece doğru onu bilmiyorum. Ama çok güzel anlamlı bir şarkı. Yazmış olabilir yani :) "Sen söylediğim en güzel şarkısın. Çaldığım en güzel gitar. Hevesli esaretim, cahil cesaretim. Sen söylediğim en güzel.."

GÖZÜNÜ AÇ ÇOCUK: Albümdeki anlamlı şarkılardan biri. Sanki insanlığa sesleniyorlar gibi. Çok güzel olmuş. "Gözünü aç çocuk günahların yazılmadan. Elimi tut çabuk meleklerin ruhu duymadan."

ROMANTİK ŞİZOFREN: Albümdeki en merak ettiklerimden ikincisiydi. İnsanın ruhunu dinlendiren bir şarkı. Eğer bir gün şarkı yazmak isteseydim kesinlikle bu şarkıyı yazmak isterdim. İddialı bir cümle oldu farkındayım. Ama şarkı beni anlatıyor :) "Kim ne derse desin sen deli değilsin. Romantik şizofren sana yakışan tek isim."

ERİYORUM NİHAYETE: Bu şarkı Seher Şeniz'in intihar mektubundan ilham alınarak yazılmış. ''Nihayet bu iğrenç dünyadan gitmeyi başardım. Ölmenin, ölmeye çalışmanın bu kadar zor olduğunu söyleselerdi alay ederdim. 15 yaşında anladım insanların ne mal olduğunu. Ben fahişe olmak için yaratılmamışım, hassas ve duygusalım. Öldüğümü kimse bilmesin. Peruklarımı yakıp, küllerimi savurun. Müslüman geleneklerine göre gömülmek istemiyorum. Beni beyaz bir bornoza sarıp her yerimi kapatın o kadar." Böyle demiş Seher Şeniz mektupta. Bu şarkıyı dinlerken bambaşka hissediyorum o yüzden. "Son buldum eriyorum nihayete. Boynum dik sen hiç üzülme."

YARANMAZ AŞIK: Ferman'ın dedesi Aziz Üstün yazmış bu türküyü. Onlarda çok güzel bir şekilde uyarlamışlar albümlerine. "Yara kimden oldu bilemedim ben. Ellerin sözüne uydun yine sen." Albümün en yavaş şarkılarından biri bu arada :)

        Bu albümü bizimle paylaşan maNga grubuna çok teşekkür ediyorum. Yine harika bir iş çıkarmışlar. Uzun soluklu bir albüm olacağı belli. Teşekkürler tekrardan :)

Yeşim

16 Mart 2014 Pazar

SOLO TÜRK

        Bu hafta 18 Mart haftası. Çanakkale deniz zaferinin 99. yıl dönümünü. Dolasıyla ayrı bir heyecana sahibim bir Çanakkaleli olarak. Dile kolay 99 koca yıl. Kutlamalara şimdiden başladık biz. Şehrimiz her sene olduğu gibi insan seli yaşıyor. Türkiye'nin dört bir yanından insanlar var. 

        Benim için en büyük uçak gösterileri olmuştur hep. Her yıl gider seyrederim Türk yıldızlarını. Son iki yıl seyredememiştim. Birinde sınav dönemindeydim. Diğerine yetişememiştim. Ama bu yıl kaçırmadım! Bu yıl Türk yıldızları yerine "Solo Türk" gösterisi vardı. Bu da tabi ayrı bir heyecan demek benim için. İlk defa bir "Solo Türk" gösterisi seyrettim. Hayran kaldım! Resmen hayran kaldım. Çokta gurur duydum. İzlerken kendimi kaybettim. "Anne bak nasıl dönüyor. Ters uçuyor bak." Küçük bir çocuğa döndüm sanırım o an. :) 

        Uçaklara ve pilotlara olan hayranlığım yeniden başladı. Şimdi tekrar araştırmalar yapacağım. Yüzlerce resim bulacağım onlar hakkında. Umarım bir gün tanışma fırsatı da elde ederim... 

        2014 Solo Türk Tanım filmi...
  

     Yüzbaşı Yusuf Kurt'a mükemmel gösterisi için tekrar teşekkürler....

6 Mart 2014 Perşembe

Ben mi hayallerimden vazgeçtim yoksa onlar mı benden vazgeçti?

        2014 bana hiç yaramadı. Bu kesin! Bir sürü düşünceye itti beni. Göremediklerimi görmemi sağladı. Önce büyüdüğümü anladım. Sonra yirmi yaşıma girmekten korktuğumu. Şimdi de hayallerimi sorgulatıyor bana...

        Çok değil iki yıl önce. Üniversite sınavının açıklanacağı sıralar. O zamanlar tek istediğim şey turizmci olmaktı. Bu işi çok severek yapacağımı inanıyordum. İnsan severek bağlandığı bir şeyi çok iyi yapmaz mı? Yapar bence. Ama gelin görün ki ailem pek istemedi bunu. "Ne yapacaksın turizm okuyup? Onlar aç geziyorlar. Herkes Bora abin gibi olamaz. Öncelikle dil eğitimi lazım. Hemde bir dilde değil. Bir sürü dil bilmek gerekir. " dediler bana. Hevesimi kaçırmak için söylenen sözlerden bazılarıydı bunlar. İstesem her şeyi yapabilirdim. Dilde öğrenirdim. Ama yapmadım. Nitekim ben gene ailemin istediği gibi yapıp turizmi en sona yazdım. Gelmeyeceğini bile bile... 

        Aradan iki yıl geçti. Ben bu iki yılda geleceğim için hiç hayal kurmadım. Geçen gün birden aklıma geldi. "Sen turizmci olmak istiyordun. Ne oldu ona?" dedim kendi kendime. Unutmuştum! Evet, gerçekten de unutmuşum. Kendimi o kadar kaptırmışım ki hayatın akışına unutmuşum her şeyi. Sonra dedim ki kendi kendime "Demek sen bunu o kadar istememişsin. İsteseydin eğer ne yapıp eder onu yapardın.". 

        Sonuç olarak artık yazmaya başladım. Bu konuda çok istekliyim. Kimsenin bu hayalimi bozmasın izin vermeyeceğim. Kararlıyım bu sefer. Yazarlık kursuna da gideceğim. Geliştirmem gerek. Yazmaktan nefret eden Yeşim şimdi ömrünün ileri ki dönemlerinde bunu profesyonel bir şekilde yapmak istiyor. Bu ilginç işte! 


Yapmak istediğim şey tam da bu işte!





Yeşim

4 Mart 2014 Salı

Kafama Takılanlar



  • Az önce şahane bir aşk kitabı okudum.Diğerlerinin yanında sönük kalsa da  'anlaşma' sonucu doğan masum bir aşktı.Güzeldi!Tamam güzel olmasına güzel ama ! Fazlasıyla sakıncalı.Dizi aşkları da öyle. Sizce de artık kitapların önsözünde,diziler de başlarken; 'Kesinlikle böyle bir erkek dünyada yoktur.Hayal ürünüdür.Kapılmayın.Aldanmayın.'Yazılması gerekmiyor mu? Haksız mıyım? Hayran olduğum karakterleri ararken evde kalıcam o olacak yani net.
  • Arka fonda Sezen Aksu-Kaybolan Yıllar çalarken düşündüm de benim kaybolan yılım var mı? Sanırım yok.. Çünkü kayıp olarak görmedim hiçbir şeyi..Aksine 'büyüdüm' 'olgunlaştım' 'öğrendim'. O yüzden sizde yaşadığınız hiçbir şeyi kaybolan bir yıl olarak görmeyin! Su akar ve yolunu bulur. Yeter ki kalpler kırılmasın :)
  • Söylemeden edemicem, 20 yaşında olupta 15 yaşındaymış gibi görünen kızlar,kızlarımız sizi acayip kıskanıyorum! Neden mi? Çünkü;
    Artık akraba ziyaretleri beni acayip ürpetmeye başladı. Daha 5-6 sene önce büyüklerimin tanıdığın oğlu için baktıkları 20 yaş ve üzeri kızlar gayet normalken şuan beni son derece ürkütüyor.Yani sonuç,akrabaların,komşu teyzelerin gözlerinden uzakta yaşamaya gayret edeceğim bir döneme yaklaştığımı hissediyorum.Sinsice gözlerini üzerime dikiyorlar.Tövbeler olsun...
  • Müjdemi isterim ! Artık aynalarla acayip barışmış bir haldeyim.. Koyu muhabbet var aramızda :) Aynada ki kişi bana çok iyi geliyor! Ve beni acayip motive ediyor! Sanırım aynada konuştuğum kişi gerçekten bir mucize ! ;)
  • En sıradışı vakalar olan 'Bir Psikiyatristin Gizli Defteri' aynı zamanda yarım kalan kitabımada aşk romanından sonra şahane dönüş yaptım! Kitap mükemmel gidiyor.Tavsiye eder miyim? Valla ben artık kitap ayırt etmediğim için tavsiye ederim! Çok ilginç ve sürükleyici hikayelerden oluşuyor.
  • Dilimden düşürmediğim ve kendimi acayip nefis hissettiğim zamanlarda Ayşe Özyılmazel'in -Nefis şarkısını dinliyorum.Çok başarılı olmuş.. -Kırık bi kalbe aşk nefes olur demiş,doğru mu demiş? Tartışılır.. bir de The Fray-you found me şahane ötesi!
  • Aşk aşk aşk... valla yorumsuzum,sessizim.. Nasıl bir duygu bilmiyorum bilmekde henüz istemiyorum..  O yüzden ŞU ANI yaşamanın keyfine baksak fena olmaz mı? Çünkü bu yaşlar geri gelmeyecek! Hem şuanda kitaplara,müziklere aşık olmak varken neden bir karşı cinse aşık olma gereği duyuyoruz çözemedim.Zamanı gelince olmayacak mı zaten?!
  • Ve unutma,Hayatı hissettiğin kadar yaşarsın,hissetmiyorsan zaten hiç yaşamıyorsundur.

2 Mart 2014 Pazar

Hep Yaşım 19 kalsın :)

        Geçen hafta Tuğçe'nin doğum günü vardı. 20 yaşına girdi. 20 yaş... Ürkütücü geliyor gözüme. Niye bilmem sevemiyorum bu sayıyı. Belki beni çocukluğumdan uzaklaştırdığı için belkide kendimi daha hazır hissedemediğim için.
       
       Evet, hazır hissetmiyorum kendimi. Çoğunuza komik gelebilir bu. Belkide "şımarıklık yapıyor" diye düşünebilirsiniz. Ama meselenin aslı öyle değil.

       Korkuyorum ben. Hemde çok. Yepyeni bir on yıl başlıyor ömrümde. Sonunu nasıl olacağını bilemediğim. On yaşımdayken ilk okuldaydım. Şimdi üniversiteye gidiyorum. Bir sürü şey atlattım şu on yılda. Büyüdüm. Olgunlaştım. Hayatın güzel yönlerini keşfettim... Peki bu on yılda neler olacak? Belki daha da olgunlaşacağım. Belki aşık olup her şeyi herkesi geride bırakacağım.(Tabi böyle bir şeyi yapmam ben. Erkeklerin buna değdiğini pek düşünmüyorum. Ama yinede belli olmaz :D) Belkide hiçbir şeyi takmayıp kariyerimin peşinden koşacağım. Bilemiyorum. İşte bundan korkuyorum ben. Bilememekten. 

        Çocukluğumu geride bırakmakta üzüyor beni çok. Eskisi gibi salıncağa bile binemiyorum artık. Oysa ne çok severim salıncağı. Bir parka gidip salıncak sırası beklediğim de teyzeler bir garip bakıyor yüzüme. "Sen mi bineceksin? Çekmez ki seni." böyle söyleyince haklı gibi duruyorlar. Şimdiki plastik salıncaklar çekmez tabi. Bizim zamanımızdakiler daha güzel güzeldi. Bizim zamanımızdakiler... Birçok şey değişti tabi. Parktaki oyuncaklarda buna dahil. Sevemiyorum onları ben. Dayanıksızlar bir kere. Plastik şeylerden ne beklersin zaten..

        Neyse. Bunları düşünecek daha çok vaktim var. Önce Ceren var sırada :) Kafamı kurcalayan bunun gibi bir sürü şey var. Rahatlamak için yazayım dedim. 

       Yazımın başlığına uygun şarkımda bu olsun :)

       
        Bu arada Ferman Akgül Blue Jean'de yazmaya başladı. "Merhaba" yazısını çok güzel bir cümle ile bitirmiş.
       " Ve unutmadan, asla ve asla hayal kırmaktan vazgeçmeyin, hayalperest olmaktan korkmayın. Sizin düşleriniz güzel kılacak bu dünyayı ileride..."
       Çok güzel yazmış. Hayal kurmak için bir sebep daha vermiş bize. Dünyayı güzel kılacaksa hayal kurmaya değer. 

        Teşekkürler Ferman Akgül...

Yeşim

28 Şubat 2014 Cuma

Bir tek Herkül olsun bana bir şey olmaz :)

        Heyecanla beklediğim "Herkül: Efsane Başlıyor" filmi vizyona girdi ama ben gidecek kimse bulamadım. Ceren'e söyleyemezdim. Kız hasta zaten uzun süre oturamıyor. Tuğçe'ye desem o da belki sevgilisiyle gitmek ister. Ona da bir şey diyemedim. Teyzem desem o da böyle filmleri sevmiyor. İşte böyle ben arkadaşım Elif'e anlatırken durumu "Ben gelirim seninle."dedi. Çok sevindim. İki sebebi vardı bu sevincimin. Birincisi yanıma birini bulmuştum. Sinemaya tek gitmeyi sevmem. Tadı çıkmıyor öyle hiç. İkincisi ise Elifle 19 yıllık arkadaşız ama daha bir kere sinemaya gitmemişiz. Bunu fark ettiğimizde çok şaşırdık. Aslında ben birazda kızdım kendime. İhmal ediyorum arkadaşlarımı. Oysaki çocukluk arkadaşları özeldir. Çok değerlidir. İhmal etmemek gerekir.

        Gelelim filme...
        Herkül... 
        Gördüğüm an inanamadım. Güçlü, yenilmez, korkusuz... Savaşçı bir kişiliğe sahip. Filmin en başında Hebe ile olan güçlü aşklarına şahit oluyorsunuz. Sonra savaş sahneleri başlıyor. İnanılmaz güzel. Çok gerçekçi. Tek başına altı tane adam ile başa çıkabiliyor. Elleriyle bir aslanı boğdu. Bence gidip görülmesi gereken bir film. Ben çok beğendim. Verdiğim paraya değdi yani :)

       Tabi ben filmin heyecanı ile araştırma yamadan gitmişim. Gitmeden araştırsaymışım bazı hatalarını görebilirmişim. Eve gelince aklıma geldi araştırma yapmak. Bende oturdum ve araştırdım. Başardığı 12 tane başedilemez iş varmış. Ne yazık ki biz sadece bir tanesini gördük filmde. O  da aslanı elleriyle boğduğu sahneydi. Gerçi bize gösterilen Herkül çok genç yaştaydı. Yirmilerinin başında. Diğerlerini sonradan yaptıysa bilemem. Benim için diğer bir olumsuzluk ise filmin ilk yarısının türkçe dublaj olup diğer yarısının alt yazılı olmasıydı. Şaşırdık görünce. Ama yine söylüyorum tüm bunların dışında film çok güzeldi. Yine olsa yine giderim :)

Filmin fragmanlarından bir tanesi bu..


Filmin özetiMilattan önce 1200 yılında, antik Yunan şehirlerinden birindeyiz. Dünyada yaşayan kraliçelerden biri, Zeus'un cazibesine kapılır ve ondan bir çocuğu olur. Herkül adını verdikleri bu prens için öngörülen kaderde, zalim kralın hanedanlığını sona erdireceği ve şehre düzen getireceği yer almaktadır. Aradan yıllar geçer, kim olduğunu ve aslen nereden geldiğini bilmeyen Herkül'ün istediği tek şey Girit prensesinin aşkına karşılık vermesidir; ne var ki güzel prensesin daha önce kardeşine söz vermiş olması işleri karıştırır. Herkül tam da bu esnada gerçek kimliği ve kaderiyle yüzleşir. Artık önünde iki yol vardır. Herkül, ya aşkına sahip çıkıp güzel prensesle şehirden kaçmak ya da daha önce çizilmiş olan kaderini takip edip bir kahraman olmayı seçmek zorundadır. Kahramanlığa giden yol ise yabancıların tahmin edilemez tuzakları ve tanrıların gazabıyla doludur.





Yeşim :)

26 Şubat 2014 Çarşamba

İyi ki Doğdun Tuğçe!

Güler yüzlü,tatlı bir kız tanıyorum.
Kendisiyle 5 sene önce tanıştım.
Tam bir matematik aşığı. Ve kesinlikle bu yönümüz benzemiyor.
Hatta bazen sohbet ederken bir yerlerden x ve y'li cümleler çıkarmasından korkuyorum.
Ben trigonometriysem,sen parabolsen ortak yanımız nedir?
Hadi bakalım.
Bul bakalım.
Düşün bakalım.
Çok şükür böyle 'problemlerimiz' yok.
Acayip enerjik bir ruh haline sahip.
Ve biz bu enerjik insanın kalbine misafir olduk.
Beni sevdi,bana inandı,ağlamamda,gülmemde,saçmalamamda da hep yanımdaydı.
Paylaştığımız her şey karşılıklıydı.
Aslında biz C.Y.T olarak o kadar çok şey paylaştık ki...
Birlikte güldük.
Birlikte ağladık.
Ve her durumda birbirmizin yanındaydık.
Bizi üzenlere karşı cephe aldık,soğuduk.
Belki de bu yüzden Tuğçe'yi üzen kişilere eski kadar güvenmiyoruz.
Ve bugün browni kızları olarakta çok sevimliydik.
Tuğçe 20 oldu!
Tuğçe mutlu.
Tuğçe aşık.
Tuğçe hem seviyor hemde seviliyor.
Tuğçe benim meleğim.
İyi ki doğdun melek!
Birlikte geçireceğimiz nice şahane senelere.
Seni çok seviyorum!
Ha Tuğçe,
Ben 20 yaşındaysam Doğan 25 ise Yeşimde 19 yaşındaysa Doğanın 15 sene sonraki yaşıyla Yeşim'in 5 yıl sonraki yaşının benim yaşımdan farkı kaç olur?!

-Gülen Kraliçe :)
-her bir balon dileklerini yansıtor melek  beni ve doğan görünümlü şahini unutmaman dileklerimle!-


24 Şubat 2014 Pazartesi

Ferman gitti büyü bozuldu

         Geçen hafta beni çok mutlu eden bir haber aldım. "Yeşim duydun mu Ferman Çanakkale'ye geliyormuş. Konser verecekmiş." Duyduğum anda dediğim tek şey "Hadi be!" oldu. İnanamadım. Daha sonra araştırma yaptım internette. Kandırılıyor olabilirdim sonuçta. Yaptığım araştırmalar kandırılmadığımı söyledi bana. Gerçekten geliyordu. İki gün sonra da üniversitemizde söyleşiye katılacağını öğrendim. Bu daha büyük mutluluktu. Bire bir konuşma imkanı bulabilirdim. Zaman çabuk geçti ve Cuma günü geldi çattı. Söyleşiye gittim. Bu kadar eğlenceli olabileceğini tahmin etmemiştim. Çok güldüm :) Konsere bazı nedenlerden ötürü gidemedim. Pekte üzülmedim aslında. Çünkü başka şeyler keşfetmiştim o gün ben. Kafam onlarla meşguldü. 

        Gelelim kafamı meşgul eden şeylere...

        Ferman'ı görünce çok heyecanlanacağımı düşünmüştüm öncelikle. 3 yıl önce televizyondaki bir haberde gördüğüm ve "İnanmıyorum şuna bak ne kadar yakışıklı." dediğim, araştırınca bambaşka özelliklerini keşfettiğim ve maNga'yı bana sevdiren insandı. Ama öyle olmadı. Sadece bir gülümseme yayıldı yüzüme o kadar. "Ne oluyor bana?" dedim o an. Ve büyüdüğümü ilk o anda idrak ettim. Evet, büyümüştüm! Tabi ki heyecanlandım ama tatlı bir heyecandı o. Sanki çok sevdiğin arkadaşını yeniden görmek gibi tatlı bir his... 

        Bir de kıskanç olduğumu keşfettim. Sevdiklerimi acayip kıskanıyorum. Suç mu? Değil elbette. Sahipleniyorum ve kıskanıyorum bu kadar basit. Tabi bunu 19 yıl sonra keşfetmem ayrı bir sorun.

       Geçen hafta çok güzeldi yani benim açımdan. Ferman'ı gördüğüm için mutluyum. Yeni özelliklerimi keşfettiğim için mutluyum. En güzeli de büyüdüğüm için mutluyum!..

        Ama bu haftaya hiç öyle başlamadım. Sabah kalktım üzerimde anlamlandıramadığım bir mutsuzluk. Aynada kendime bakmak bile istemedim. Hemen çıktım evden. Bütün günde sürdü bu. Herkes "Ne oldu hasta mısın?" diye sordu. "Hayır. Sadece mutsuzum." demek saçma geldi bana. İnsanların bir sürü derdi varken benim ortalarda mutsuzum diye dolaşmam nasıl olurdu? Ayrıca bu şımarıklık değil de ne? Kim bilir ne dertleri var insanların. Bunu düşündüm ve kendime geldim. 

       Sonuç olarak şimdi iyiyim. Geçen hafta ki gibi mutlu olmaya çalışıyorum. Başaracağımı da biliyorum. Herkese iyi haftalar olsun o zaman. Mutlu olmak önemli. Bunu unutmayalım... :)

Yeşim


21 Şubat 2014 Cuma

Merhabalarrr :)

Merhabalar herkese... :)

Oturup hayatımız hakkında kara kara düşünürken Ceren'in (gülen kraliçe) aklına geldi. "Hadi bir blog açalım. Çok sıkıldığımızda kafa dağıtırız. İlla yazmak zorunda değiliz." dedi bana. Benim aslında pek işim yok böyle şeylerle. Bende yazıyorum bir şeyler ama kimse bilmez bunu. En yakın arkadaşım bile :) Gerçi şimdi öğrenmiş bulunuyorsunuz hepiniz. Bir sırrı kalmadı yani. 

Yani kısaca Ceren ve ben bundan sonra hayallerimizi, umutlarımızı bazen hayal kırıklarımızı yazıcağız. Tabi daha çok Ceren yazacak gibi duruyor şimdilik. :) Giriş yazısı olacağı için hadi ben yazayım dedim. 

Takipte kalın...

Buzlar kraliçesi & Gülen kraliçe





Gecemizin şarkısı bu. İyi geceler...